Bu kitabı çevirme teklifini ilk aldığınızda sizi en çok heyecanlandıran ya da düşündüren şey ne oldu?
Her şeyden önce kitabın adı son derece ilgi çekiciydi. Aynı yazarın İslam’da Çocukluk adlı başka bir eserini de çevirmiş olmamdan ötürü bunu da bir tür devam projesi olarak gördüm. Diğer kitapta olduğu gibi bu kitapta da yazar İslam literatürünün görece kıyıda köşede kalmış bir konusunu ele alarak bu alandaki boşluğu kapatma çabasına girmiş. Ben de bu eserin Türkçeye kazandırılmasına vesile olmayı özellikle istedim.
Çeviri sürecinde özellikle kavramların ya da tarihsel terimlerin aktarımında zorlandığınız noktalar oldu mu? Bu zorlukları nasıl aştınız?
Her çevirinin kendince zorlukları var ancak özellikle dinî kavramlarla ve terimlerle dolu eserleri çevirmek ek bir hassasiyet gerektiriyor. Bu tip eserlerde çevirmen olarak özgürlük alanınız daha sınırlı oluyor. Yüzyıllar içerisinde yerleşmiş kavramlarla boğuşurken nerede inisiyatif alıp nerede daha güvenli bölgede kalmanız gerektiğine iyi karar vermek zorundasınız. Çeviriden daha fazla zamanı bazen Türkçede yerleşik ifadeler arasındaki nüansları tespit etmeye ayırmanız gerekebiliyor. Zira Türkçe dinî jargondan uzaklaştığınızda, okuyucuyu metne karşı yabancılaştırma riskini de almış oluyorsunuz. Metnin genelinde bu anlamda bir denge kurmaya çalıştım.
Ayrıca, söz konusu örnekte olduğu gibi eser İslam üzerine araştırmaları olan ancak kendisi gayrimüslim bir yazarın elinden çıktığında iş daha karmaşık bir hâl alıyor. Yazarın (doğal olarak) göstermediği ya da idrak edemediği bir kavramsal hassasiyeti potansiyel okuyucuların dinî ve kültürel hassasiyetlerini gözeterek çeviriye yansıtmak zorunda olduğunuzu hissediyorsunuz. Bu tür durumlarda bunu ek notlarla ya da parantez içi ek açıklamalarla metnin genel akışını bozmadan yapmayı tercih ettim.
Kitabın dilinde sizi hem zorlayan hem de çevirmesi keyif veren bir bölüm ya da pasaj oldu mu?
Kitabın ilk bölümünde, anneliğe dair bir alt başlık yer alıyor. “Cennet annelerin ayakları altındadır” hadis-i şerifi ile bunun etrafında gelişen ve İslam’da annelik kültünü ele alan bu bölüm, benim için bu sorunuzun cevabı. Kültürümüzde de geniş yer kaplayan bu hadis-i şerifin bir gayrimüslim yazar tarafından irdelenmesi, beni ezberlerimin ötesine geçmeye, kültürel ve dinî arka planımdan soyutlanarak metinle yeni bir ilişki kurmaya zorladı. Bu bir çevirmen için standart bir prosedür olarak da görülebilir ancak bu bölüm özelinde, metnin içerdiği duygusal yük nedeniyle benim için de ek bir çaba ihtiyacı hasıl oldu. Tabii ki kitap genelinde olduğu gibi bu bölümde atıfta bulunulan ayet ve hadislerin genel kabul görmüş mealleri, tefsirleri benim için de bir kılavuz oldu.
Eser, yalnızca ebelerin tarih boyunca görünmezliğine değil aynı zamanda kadın emeğinin gölgede bırakılmasına ve toplumsal cinsiyet ilişkilerinin nüanslarına da dikkat çekiyor. Siz çeviri sırasında bu temaları nasıl hissettiniz?
Özellikle Orta Çağ boyunca kadın emeğinin ve kadınlara ait olduğu varsayılan alanların yazılı kaynaklarda göz ardı edilmesine dair tespitleriyle eser aslında bizi pek şaşırtmıyor. Bana kalırsa asıl şaşırtıcı olan ebeliğin ve ebelerin bazen saraylarda dahi kendisine bir otorite çerçevesi çizebilmiş olması. Örneğin doğum odasına kimlerin, hangi sıfatla ve yetkiyle girebileceğine dair mutlak karar yetkisinin ebelerde olduğunu ve bu sınırları aşmanın, hükümdar da olsa kimsenin haddine olmadığına dair vurgular ilgi çekiciydi. Bir yandan ebelerin mesleki saygınlıklarına dair tereddütler hatta olumsuz önyargılar söz konusuyken diğer yandan kısa süreliğine ve bir olayla sınırlı da olsa bulunduğu mekâna hükmeden bir profilden bahsediyoruz.
Yine bu sorunuzla bağlantılı olarak İslami gelenekte, Hz. Peygamberimizin hayat hikâyesiyle de bağlantılı olarak sütannelik müessesesinin ebeliğe nazaran daha saygın bir yeri olduğunu görüyoruz. Yazarın ebeyi ve sütanneyi İslam literatüründeki iki kadın figürü olarak karşılaştırılmış olmasının da okuyucuya farklı perspektifler kazandıracağını tahmin ediyorum.
Doğumun hem toplumsal hem de manevi boyutlarını yan yana görmek, kitap üzerine çalışırken sizin bakış açınızı nasıl etkiledi?
İlk sorunuza cevaben de vurguladığım üzere, daha önce yazarın İslam ve çocukluk üzerine yazdığı eseri de çevirmiş olmak beni bu kitabın çevirisi için de hazırlamış oldu. Doğumla bağlantılı olarak çocuk yetiştirmenin önemini ve çocukla kurulan ilişkiyi İslam penceresinden okumak benim için de yeni ufuklar açtı. Doğuma ve anneliğe atfedilen kutsiyetin içini de kendi zihin dünyamda doldurmuş oldum bir nevi. Kitap tüm okuyucularda da benzer bir etki uyandıracaktır diye düşünüyorum.
Çeviri süreci sonunda, bu kitabın sizde bıraktığı kişisel ya da mesleki izlenim ne oldu?
Her şeyden önce bir gayrimüslimin Kur’an-ı Kerim ve hadis külliyatı üzerine bu kadar titizlikle çalışıp bu kadar dar bir alanda böyle kapsamlı ve teferruatlı bir eseri kaleme almış olması beni etkiledi ama aynı zamanda hayıflandırdı da. Böyle bir çalışmanın bir Müslüman ilahiyatçının elinden neden çık(a)madığını düşünmeden edemedim.
Çeviribilimde “Çoğul Dizge Kuramı” adıyla bilinen bir kuram vardır. Buna göre belirli bir edebî tür, bir dizge (sistem) içerisinde ya merkezde ya da çevrededir. Merkez ve çevre sürekli bir mücadele hâlindedir. Bir dizge içerisinde bazen çeviri metinler bazen özgün metinler merkezde kendisine yer bulur. Bu kuramdan ödünç alarak şunu ifade etmek isterim ki bu kitap, bu alandaki boşluğu doldurma iddiasıyla çevrildiği dillerde alana dair akademik ve edebî tartışmaların merkezine yerleşme iddiasında. Eserin bu iddiası, bizde de bu alanda bir fitili ateşleyebilir. Belki de bu fitil, akademisyenlerimizin de benzer çalışmalar yapmasına ve merkeze özgün eserlerin yerleşmesine vesile olabilir. Çevirmen kimliğimin ötesinde, bir okur olarak bunun gerçekleşmesini dilerim.
Okurları şaşırtacağını düşündüğünüz, sizi de çeviri sırasında özellikle etkileyen bir bulgu veya detay var mı?
Kitap, ebeliğin tarihsel süreç içerisinde İslam toplumlarındaki evrimini aktarırken bir noktada 19. yüzyıl Mısır’ına dair tespitlerde bulunuyor. Mısır’ın Fransız etkisi altındaki modernleşme hikâyesinde, yine Fransız ekolüne bağlı ebelik okullarına giden genç kadınların bu tercihlerindeki saikin neler olduğuna dair çarpıcı tespitlerde bulunuyor. Burada fazla detaya da girmek istemem ancak özetle Mısırlı genç kadınların toplumsal baskıdan kurtulmak ve kıyafet normlarından kaçınmak amacıyla bu okullara ek bir teveccüh gösterdiğini öğrenmek, şaşırtmaktan ziyade ilgimi çekti diyebilirim. Bir toplumun modernleşme ve/veya Batılılaşma hikâyesini sadece kadınlar üzerinden ve tek bir olguya dayanarak anlamlandırmak elbette mümkün değil ancak bu tür detaylar, bazen üst anlatıların altını doldurmada çok etkili olabiliyor. Daha önce de belirttiğim gibi kitap İslam tarihine dair anlayışlarımızı bazen besleyecek bazen sarsacak birçok ayrıntı içeriyor ki bu ayrıntılar, dikkatli ve meraklı bir okuyucunun en az benim kadar ilgisini çekecektir diye düşünüyorum.
Bu kitabın Türkçe okurlar için yalnızca “ebeler” üzerine değil daha geniş anlamda kadın tarihi ve toplumsal hafıza üzerine nasıl bir katkı sağlayabileceğini düşünüyorsunuz?
Öncelikle böyle bir kitabın yayımlanmasının dahi ebelik eğitimi alan veya aktif olarak ebelik mesleğini icra edenler tarafından son derece olumlu karşılandığını bizzat aldığım geri dönüşler ışığında vurgulamak isterim. Henüz bir cümlesini bile okumadan kitaba gösterdikleri teveccüh, ebelik ve İslam’ın kesiştiği noktadaki akademik boşluğun bir başka göstergesi. Sadece görece sınırlı ölçekteki bir kitleyi cezbedeceğini düşündüğüm bu kitap, bir şekilde bu meslekle resmî ya da gayriresmî olarak iştigal eden yakınları olan arkadaşlarımın da ilgisini çekti. Bu da aynı şekilde kitabın potansiyel etkisine dair fikir veriyor.
Bununla birlikte, eseri okuyanlar, kitabın yalnızca ebeliği ve ebeleri anlatmadığını göreceklerdir. Yazarın ebelik müessesesine dair ayrıntılı tahlilleri bazen derin sosyolojik çıkarımlar için bir vesile ya da bir ek veri setinin ortaya çıkmasını sağlıyor. Bu anlamda okuyucular, İslam toplumlarının tarihsel gelişimlerinin akışına dair alternatif bir okuma imkânına da kavuşacaktır.
Bu çalışmanın, okuyucular İslam toplumunda kadının yeri üzerine düşünürken hangi tartışmaları gündeme getirmelerini umuyorsunuz?
Bu sorunun cevabı, okuyucuların İslam toplumunda kadının yerine dair nasıl bir kavrayışa ve fikre sahip olduklarıyla bağlantılı. Bu konu, alanın uzmanları arasında da bir tartışma konusu ve bu tartışmanın nasıl sonuçlanacağını zaman gösterecek. Ancak bireysel bakış açımız ne olursa olsun, her hâlükarda kitabın bazı ezberlerimizi bozacağını şimdiden söylemek pek de iddialı olmaz.
Röportaj: Zeynep Begüm Güney