Hat levhaları salonlarımızı, camilerimizi, müzelerimizi süsleyen değerli sanat eserleridir. Bunların metinleri genellikle ayet, hadis ve hikmetli sözlerden seçilir. Levhalarda çok yönlü özellikler bulunur. Öncelikle sözleri değerlidir. Sıradan ifadeler levhalara geçmez. Anlamlı, değerli, kutsal kabul edilen kelimeler levhalara yazılır.
Sorunuzu cevabına gelince: İlk kitapta (40 Levha 40 Yorum-1) daha çok halk arasında en yaygın olan ve sıkça rastlanan levhalara yer vermiştim. İkincisinde ise alanı biraz daha genişlettim. Aslında her levha ele alınıp incelenmeye değer çünkü onu yazan hattat, levha metnini seçerken özel bir dikkate sahiptir. Gelenek icabı; hikmetli, anlamlı, mesajı olan sözleri tercih eder. Ayrıca hat estetiği bakımından kendince uygun, istife elverişli harf ve kelimeler taşıyan metinlere öncelik verir. Onun için doğrusu bütün hatlar “yorumlamaya değer” özelliğe sahiptir. Benim seçtiklerimde, o andaki ruh hâlimin, metinlerin tasavvufi özellik taşımasının, tarihî veya aktüel bir konuyla örtüşmesinin etkisi olmuştur diyebilirim. Gene de bunlar yegâne belirleyici sebep sayılmaz. Levhanın albenisi, metnin anlam derinliği, seyrederken ve okurken zihnimde beliren bir ışık o levhayı seçmememde etkili olmuştur diyebilirim.
Levhalarda yer alan kısa sözlerin ardında, bazen bir ömürlük hikâyeler saklı. Sizce bir sözün veya levhanın zamanla anlam katmanları kazanmasının sırrı nedir?
Hat sabır isteyen zor ve bir güzel sanat dalı. Levha metinleri genellikle kısa ve özlü olmak durumunda. Aslında onlardaki “anlam katmanları” hep vardır. Bunlar zamanla kazanılan şeyler sayılmaz ama belki zaman içinde daha iyi anlaşılması söz konusu olabilir. Kur’an ve hadislerden alınan metinler tarihî olaylarla daha yeni anlam boyutları kazanabilir. İkinci kitabı ben pandemi döneminde yazmıştım. O sırada bazı yayınlarda, bu kitaptaki 17. levhanın halkımız arasında “Vebâ Duâsı” olarak da kabul gördüğünü fark ettim. “Vebâ” kelimesi ateşli ve salgın hastalık anlamına geldiği gibi bildiğimiz vebâ (tâun) hastalığının ismi olarak da kullanılır. Bu ikili anlam sebebiyle levha metnimiz her türlü salgın hastalığa karşı bir tür dua veya tılsım olarak benimsenmiştir.
40 levhayı yorumlarken kişisel hayatınızdan, yaşadığınız tecrübelerden esinlendiğiniz oldu mu?
Hat ve hat levhalarına karşı oldum olası merakım ve ilgim var. Ne yazık ki fazla yeteneğim yok. Çok değerli hattatımız Halim Özyazıcı’dan bir sömestr rik’a dersi aldım, tam harfleri bitirdik fakat kendisi o yaz bir trafik kazasında vefat etti. Benim hat ilgim de sadece konuya merakım, bu alandaki yayınları takip etmem ve gördüğüm her hat eserini okumaya anlamaya çalışmam olarak devam etti.
Son yıllarda hat sanatına ilgi arttı, çok değerli hattatlarımız yetişti. “Marifet iltifata tabidir / Müşterisiz metâ’ zâyidir” denir. Sevinilecek bir durum olarak halkımızın alakası da doğdu. Bu alana benim de bir katkım olsun diyerek hat levhası metinlerinin manasını, anlam derinliğini, tarihî ve kültürel arka planını açıklamak istedim. Çok iyi geri dönüşler aldığım için mutluyum.
Hat sanatı ile yazılan levhalar, estetikle sözü birleştiriyor. Sizce sanat mı sözü daha güçlü kılar, yoksa güçlü söz mü sanatı besler?
“Hat alanında sanat mı metin mi önceliklidir?” suali cevaplaması zor bir soru. Şöyle başlayalım, “Önce söz vardı” mottosu meşhurdur. Yani asıl olan sözdür, metindir. Her türlü yazı, bu arada hat sözün, metnin kalıcı hâle gelmesini sağlayan bir araçtır. Bu anlayışa göre hat levhalarında da öncelik metin ve muhtevada sayılır. Nitekim bu kitaplarımda benim de asıl konum levhaların metinleri, bunların anlam ve çağrışımlarıdır. Ben burada levhaların hat sanatı bakımından değerleri, estetik özellikleri üzerinde durmuyorum çünkü asıl konum ve alanım değildir.
Ancak söz konusun olan hat levhası ise bu noktada sanatın ve estetiğin de hakkını vermek gerekir. En başta bu metinler usta bir hattatın kaleminden çıkmış levhalar olmasaydı benim hiç de dikkatimi çekmeyeceklerdi ve ben bu çalışmayı yapmayacaktım. Şu hâlde hat sanatının, levhalardaki estetik zevkin ayrı bir yeri ve değeri olmalıdır. Hat için yapılan şu tarif çok anlamlıdır. “Hat cismânî aletlerle meydana getirilen rûhânî hendesedir.” Hat her ne kadar maddî bir görünüme sahipse de onun ruhanî / manevî yönü daha çok önem taşır.
Hat sanatını öğrenme sürecindeki usta-çırak ilişkisi tıpkı bir mürit-mürşit alakasına benzer. Bu sırada sadece sanat değil yüksek değerler, ahlak, insanî ve olgun davranışlar da öğrenilir. Kamışın kalem hâline gelebilmesi için geçirdiği olgunlaşma sürecini, hat öğrencisi de bir bakıma yaşar ve kemâle ermeye çalışır. Hattatların pek çoğunda bu meziyetler vardır. Bu durum onların eserlerine de yansıyacaktır. İyi bir hat için eskilerin vecîz ifadesiyle: “Kalemin âlâsı, mürekkebin rânâsı ve kâğıdın zîbâsı” gerekir. Hattat da “kâmil insan” ise yazdığı levhada bunun yansıması görülür. O hâlde “önce söz vardı” düsturu yanında “söz uçar yazı kalır” deyişini de hatırlamak gerekir.
Bu eseri hazırlarken okuyucunun hangi duygularla veya düşüncelerle karşılaşmasını umdunuz?
İlk amacım hat levhalarının önemi hakkında bir dikkat ve farkındalık oluşturmaktı. Camilerimizde, bazı kitaplarımızda, bir kısım evlerimizde, eski yapılarımızda, çeşmelerimizde, müzelerimizde pek çok hat örneği bulunur. Bunlar kültürümüzün önemli bir parçasıdır. Birçoğu sanat değeri bakımından yüksek değerdedir. Son yıllarda bu alana ilgi artmaya başladı. Ben de kendimce bir katkıda bulunmak istedim.
İkinci olarak her yazar görüş ve düşüncelerinin anlaşılmasını, kabul görmesini ister. Bu çalışmada, çeşitli kaynaklara başvurarak levha metinlerinin bağlamları, tarihî ve kültürel yönleri, özellikle tasavvufi ve edebî alanlarla ilgili birikimi yansıtan tarafların tanınmasını istedim. Böylece ortak kültür, sanat ve zevkimizin günümüze taşınmasında bir işe yaramasını düşündüm.
Levha yorumları yaparken klasik metinlere, tasavvufi kaynaklara ya da edebî eserlere başvurduğunuz oldu mu? Yorumlama sürecinde hangi kaynaklar sizin rehberinizdi?
Açıklamaya çalıştığım levha metinleri çoğunlukla Kur’an ayetlerinden, hadislerden, edebî ve tasavvufî hikmetli sözlerden oluşuyor. Hâliyle bunların açıklanması için de Kur’an-ı Kerim, tefsir kitapları, çeşitli hadis kaynakları, tarihle ilgili kitaplar, edebî ve tasavvufi çalışmalar en çok müracaat ettiğim kaynaklar oldu. Konularla ilgili ilk temel bilgilerin çoğu için TDV İslam Ansiklopedisi hep elimin altındaydı.
Benim alanım tasavvuftur. Dinin tasavvuf yorumunu ve anlayışını seviyorum. Sağlıklı tasavvufi dünya görüşünün günümüz insanı için faydalı ve gerekli olduğunu düşünüyorum. Tarihimizde İ’lâ-yı Kelimetullah (Allah’ın adını yüceltmek) için gayret gösteren gazi-derviş tipinin, önce kendini olgunlaştırıp sonra Allah yolunda hizmet eden kâmil insanlar olarak vazife görmelerini önemsiyorum. O ruh ve anlayışın tekrar canlanmasının imkânına inanarak yeri geldikçe bu konuları öne çıkaran açıklamalar yapmayı bir görev bildim. Türklere Oğuz Destanı’nda hedef gösterilen “büyük nehirlere ve büyük denizlere varma” şeklindeki Kızılelma ülküsü, bu milletin Müslüman olmasından sonra yeni bir şekle dönüşmüş ve İ‘lâ-yi Kelimetullah hâlini almıştır. Bugünün Kızılelma’sı ise her insanın mesleğinde (öğretmenlik, duvar işçiliği, hekimlik, askerlik, mühendislik, temizlik işçiliği, tamircilik…) en ileri seviyeye çıkmak için göstereceği gayret olarak anlaşılmalıdır.